- 10 Haziran 2020
- No Comment
- 309
Hakican Tekkaya Özel Röportaj: Bölüm-1
Ordu Amatörü’ne yakın geçmişte giriş yapan ve bu sezon 1.Amatör Lig’de Play-Off’a kalan Kotyora Futbol Kulübü’nün başarılı ismi Hakican Tekkaya…
Ordu Amatörü’ne yakın geçmişte giriş yapan ve bu sezon 1.Amatör Lig’de Play-Off’a kalan Kotyora Futbol Kulübü’nün başarılı ismi Hakican Tekkaya ile merak edilenleri konuştuk. Tribün sevdasından futbol kulübü kurma durumuna gelen başarılı isim ile özel bir röportaj gerçekleştirdik.
2019-2020 sezonunda Ordu 1.Amatör Lig’de devam edecek olan Play-Off maçları öncesinde, bu sezon kulüp tarihinin en başarılı sonucunu alarak Play-Off’a kalan Kotyora Futbol Kulübü’nden önemli bir isimle röportaj gerçekleştirdik. Kulübün kurucusu, yönetim kurulu üyesi, futbolcusu ve antrenörü olan Hakican Tekkaya sorularımıza bütün içtenliği ile cevap verdi.
Futbola başlamanın zorluğundan sonrasında yaşananlar, Orduspor sevdasından Mor-Beyazlı ekibe karşı gol atma isteğine kadar önemli konuları tüm içtenliği ile anlatan 1990 doğumlu Hakican Tekkaya röportajının ilk bölümü sizlerle.
Klasik bir soru ile başlayalım. Geçmiş yıllarda Orduspor tribününde son dönemlerde ise Kotyora Futbol Kulübü projesinde Ordu sporunda adını sıklıkla duyuyoruz. Peki Hakican Tekkaya kimdir, kısaca kendinden bahseder misin ?
Soruda “kısaca” demişsin, umarım kısa bir cevap verebilirim. Bu kentin sevdalısı Ordulardan biriyim. Ordu ile arama sadece 4 yıllık üniversite (Bursa) ve 6 aylık askerlik (Kars) hayatım girdi. Kişilik olarak biraz mükemmeliyetçi ve inatçı biriyim. Haliyle, bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bu devirde eksiklerimi fark ettikçe kendi üstüme daha da çok gidiyorum. İlk mezun olduğum üniversiteden hayallerime ulaşmam uzun sürecek gibi olunca 2015’te Ordu’da beden eğitimi öğretmenliği okumaya karar verdim. Aslında bu basit karar hayatımı ve belki de çevremdekilerin de hayatını büyük ölçüde değiştirdi. Sporla ezelden beri ilgiliydim ama beden eğitimi öğretmenliği okumak ve ardından başladığım antrenörlük sporu mesleğim haline getirdi. Bu sırada ilk mezuniyet alanım olan Uluslarası İlişkiler bölümüne de ilgimi kaybetmedim şu anda Giresun Üniversitesi’nde alanla ilgili yüksek lisans yapıyorum. Kısaca Hakican Tekkaya budur.
Peki futbol kulübü kurma ve o kulüpte futbolcu olma şansına erişen nadir isimlerden birisi olan Hakican Tekkaya futbola nasıl başladı ?
Futbola nasıl başladığıma gelirsek; öncelikle şunu söyleyeyim amatör kümede belli bir yaşı geçmiş ve amatörlüğü aş(a)mamış oyuncular olarak bizden futbolcu olarak söz edilmemesi gerek. Buna futbolculuk diyorsak; sokağa çıkıp boş arsalarda, mahalle aralarında topa vurduğumuz ilk günden beri futbolcuyuz. İşin romantizmini bir kenara bırakıp sorunun istediği cevabı vermek gerekirse de ilkokuldan liseye kadar farklı zamanlarda atletizm, futbol ve basketbol branşlarında okul takımlarına seçilmiş olsam da babam tarafından spora hep uzak tutuldum. Seçildiğim branşların idmanlarına hiç katılamazdım. Maçlara/koşulara; eğer hafta sonu ise evden kaçıp gider, hafta içi ise de okul çantamın içine kıyafetlerimi saklar okula öyle giderdim. Sonradan madalyalar kazanmış olsam da ortaokul yıllarımda evden kaçarak gittiğim ilk yarışta (Soya Fabrikası – Ordu Lisesi arası uzun mesafeli bir koşuydu) trajikomik bir sonuç elde etmiştim. Hiç idmana gitmediğim için nasıl koşulması gerektiğine dair hiçbir bilgim olmadığından başlama işareti ile beraber sanki kısa mesafe koşar gibi hızla yarışa başladım, bugünkü Plaj Restoran mevkiine geldiğimde arkamda kimse gözükmüyordu. Sonuç; ben yarışı bitirdiğimde, bizden bir süre sonra başlayan kızlar da yarışı bitirmişti. Sağlam bir sonunculuk elde etmiştim.
Aile baskısından bahsettin. Bu sorunu yaşayan ve futbolu başlamadan biten birçok yetenek var. Peki sen bu süreçten nasıl kurtuldun ?
Lisede okul takımında oynarken Orduspor altyapısından ve çeşitli amatör takımlardan lisans çıkartma teklifi almıştım ama babama lafını bile edemedim. Ancak bu durumu kafama takmıştım, üniversiteyi kazanıp Bursa’ya gidince ilk iş oturduğum ilçedeki takımları araştırdım. Hatta farkında olmadan o dönem profesyonel liglerde oynayan Nilüfer Belediyespor’a kadar gitmiştim. Tesislerin önünde güvenlikçi durdurdu, “Burası profesyonel takım genç.” Dedi. Aslında o sene U19’da da oynayabiliyordum. Tesise girebilsem belki de akademi liginde bir süre oynayıp sonra Nilüfer Belediyespor’da profesyonel olabilirdim. Şaka tabi. Sonunda oturduğum köyün takımı Görükle İpekspor’da idmanlara çıktım ve ilk lisansım orada çıktı. Futbola böyle başlamış olduk yani. Bir kulüpte futbol oynayamamak, içimde geçmişten gelen o kadar büyük bir yaraydı ki o sene hayatımda sadece Görükle İpekspor idman ve maçları ve de Orduspor deplasmanları vardı. Haliyle ilk sene bittiğinde tüm derslerden kalmıştım ve not ortalamam 0.81’di. Sonra önümüzdeki 3 yıl içinde 4 yıllık ders yükünü bitirmek zorunda olduğum için, bir sene oynayıp şampiyonluk yaşadığım Görükle İpekspor’a devam edemedim. Hala takip ederim tam bir öğrenci takımıdır. Özellikle Uludağ İİBF’ye iyi topçular gelmişse o yıllarda müthiş başarı yakalarlar. Bu sezonda Bursa Süper Amatör ’de şampiyonluk mücadelesi veriyorlar umarım BAL’a çıkma sevinci yaşarlar.
Baktığımızda Ordu’da başlayamadığın futbolculuk hayaline aslında bir adım da olsa Bursa’da başlamışsın. Peki üniversite bittikten sonra ne oldu. Orada yaşadıklarınla birlikte Ordu Futbolu’na nasıl girmeyi başardın ?
Bursa’dan gelince de çok değer verdiğim Aziz Hocamla ve o sene 2. Amatör şampiyonluğu yaşadığımız, kendime örnek aldığım futbol adamlarından biri olan Adem Aksoy hocamla tanıştım ve Ordu Amatörü maceram başlamış oldu. Bu arada sürekli sporla aramı açmaya çalışan babamın tavrı da Kotyora FK’yı kurduktan sonra beni şaşırtırcasına değişti. Kulübün üyesi ve tüm maçlarımıza geliyor. 2. Amatör‘de şampiyon olduğumuzda annemden ve babamdan hiç beklemediğim beni şaşırtan ve çok mutlu eden olumlu tepkiler almıştım. Babamın bugünkü Kotyoralılığı ise beni aşmış durumda. Bu sezon devre arası bir futbolcumuz için ufak bir transfer krizi yaşadık. (Krizdeki kişilerden ve krizden bahsetmeyeceğim.) Babam o akşam bizdeydi ve tüm telefon görüşmelerine tanık oldu ve olayın ayrıntılarını da benden öğrendi. Babam gittikten sonra gece 02.00 gibi kardeşim aradı. Babam duruma çok sinirlendiğinden tansiyonu yükselmiş ve acile gitmek zorunda kalmış. Nerdeyse beni beden eğitimi dersine bile sokmak istemeyen babam şimdi kulüp meselelerini bile dert eder hale geldi. Keza kardeşim de kulübün kurucu üyelerinden ve ilk günden beri yönetimde. Aileden böyle bir destek almak manevi olarak Kotyora FK’nın hikâyesinde bana büyük motivasyon sağlıyor.
Kotyora Futbol Kulübü’nün kuruluşundan bu yana yaşadığı başarıları konuşacağız ama önce Orduspor demek istiyorum. 1967 yılında kurulan efsane kulüp için bu sene işler değişti. Orduspor denildiğinde Hakican Tekkaya ne hissediyor?
Klişe tabirle Orduspor bana babamdan yadigârdı ama maalesef oğluma miras kalmadı. Lise son sınıfa kadar ne yazık ki ben de Orduspor’un yanında bir İstanbul takımını destekliyordum. Ama şöyle de bir teorim var. Çocuk yaşta ilk kimin formasını giyip ilk kimin maçına gittiysen o takımlıdırsın. Benim ilk formam o dönem alt yapıda oynayan bir ağabeyimin hediyesi olan nostaljik Orduspor formasıydı. Uzun yıllar tribünde giydim. Artık yıpranmasın diye giymeye dahi kıyamıyorum. İlk maçım da tabi ki babamın götürdüğü bir Orduspor maçıydı. 8 yaşındaydım Yimpaş Yozgatspor’u 2-0 yemiştik. Yani her şeyden önce Ordusporluydum. Liseye geldiğimizde 4 arkadaş, bugün 3’ü de Kotyora FK’nın üye ve taraftarı, ferdi olarak maçlara giderdik. O sıra Cüneyt ve Beytullah ağabeyle tanıştık, Fidangör yeni kurulmuştu. Tabi o zaman tribünlerde ayrılık yok. Böylece tribüncülüğümüz de başlamış oldu. Ben ve o 3 arkadaşım sete çıkma merakı ya da popüler olma gayesi güden bir grup değildik o yüzden bugün eskilerden küçük bir azınlık tribüncü kimliğimi bilir. Oysa herkesin bildiği meşhur pankartların çoğuna elim değmiştir. Ordu’daki taraftar çok ucuza deplasman yaparken ben Bursa’da yanı başımdaki İstanbul’a gitmek için onlardan daha çok para harcardım. Haliyle her ay deplasman bütçesi oluşturup bir sonraki ayın fikstürüne göre para biriktirirdim, bunun için de yeri gelir yemeden bile biraz kırpardım. Hatta şampiyon olduğumuz 2010-11 sezonunda Bursa’dan gittiğim Akhisar deplasmanın da sadece gidiş dönüş yol param vardı. Şu an Kotyora FK’da da beraber olduğumuz Canözgür’le birlikte gitmiştik. Yol boyu bir şey yemeye paramız olmadığından Bursa’dan yola çıkarken kız arkadaşım Gülcan (şimdiki eşim hem Orduspor hem Kotyora FK tutkumda en büyük manevi destekçim) bize yolluk poğaça yapmıştı. Bu anıların sonu gelmez. Taraftar olmayan, tribünün kokusunu ve şehir takımı tutmanın gurunu bilmeyenlere de bu duygular çok anlamlı gelmez.
Öyle bir dönemdeyiz ki birisi benimle röportaj yapsa ben de hemen hemen aynı şeyleri söylerim. Hep hatıralarımızı anlatıyoruz, gelecek adına birşey maalesef yok. Sence neden böyle oldu ?
Samet açıkçası hep geçmişten bahsetmek istiyorum. Orduspor‘un bugününü konuşmak çok yaralıyor beni. Orduspor‘un bu haline bir milat ve sorumlusu için de bir kişi aramak boş. Ben Ordusporluyum diyen herkes, yani hepimiz sorumluyuz. Kulübe üye olup işi, senin tabirinle, “kravatlıların” elinden alamadık. Son zamanlarda Ekin (Baykal) yönetime girince çok sevinmiştim mesela, tribünden gelen tek menfaati Ordusporluluk olan birinin kulübün içinde olması beni çok umutlandırmıştı ama Orduspor’u birlerle kurtaramazdık olmadı da zaten. Biz kendimiz Orduspormuza sahip çıkamadık.
Özellikle geçen sezon farkettiğim bir konu var. 1.Amatör Lig’de aynı grupta mücadele ettiğiniz için demeç verme noktasında kendini geri planda tutmuştun. Karşılıklı oynadığınız maçlarda seni ya da takımı zorlayan bir konu oldu mu ?
Geçtiğimiz sezon Orduspor ile aynı grupta mücadele ettik bu benim hem istediğim hem de istemediğim bir durumdu. İlk maçta sahada futbolcuydum, ikinci maçta ise kulübe de hoca. Taraftar olarak sırtımda taşıdığım Orduspor forması ile rakipte olsak aynı sahaya çıkmak beni çok heyecanlandırmıştı. O gün kendi takımımın da kaptanı olarak sahaya çıkmıştım. Kotyora FK’nın Orduspor duygusallığını tüm Ordu spor camiası biliyordu zaten beni ve ayrıca tüm takımı Orduspor taraftarı tribüne çağırmıştı. Takımca bizim için çok özel bir gündü. O maçta gol atmayı çok istemiştim hatta bir pozisyonda Erol pas tercih etse çok müsait pozisyonda golle burun buruna gelecektim. O anın fotoğrafı var. En kötü, ayda bir o fotoğrafı Erol’a atıp sitem ederim kendisine. Gol atmayı çok istedim. Çünkü Orduspor ile yaşadığım bu eşsiz anıya somut bir an bırakmak istemiştim. Zaten benim golüm ya da bizim galibiyetimiz Orduspor’u yolundan etmeyecekti. İkinci maçımızda ise bizim için durum çok kötüydü kümede kalmayı garantilemek için 1 puana ihtiyacımız vardı. Yenildiğimiz takdirde ise son hafta öncesi diğer sonuçları beklemek durumundaydık. Tabiri caizse can derdindeydik. O maçta 1-0 öne geçtik haliyle puan tablosunda ki durumumuzu da düşünürsek bu gole sevindik ama şunu da belirtmek gerekir ki diğer gol sevinçlerimizin yanında bu sevinç bir tebessüm sayılırdı. Bizim ortaya koyduğumuz Orduspor’a saygı imajından olsa gerek bu vakur sevinç tribünlerden tepki aldı. Maç sonu Twitter’da birkaç sitem okumuştum. Bu konu hakkında hiç konuşmamıştım ama bu gün şunları söylemek isterim. Bir kere golü atan Erol, Ordulu değildi. O da tribün kültürünü, taraftarlığı ve Orduspor‘un mazisini bilen bir oyuncumuzdu. Hatta ilk maç sonunda çekilmiş bir fotoğrafını Orduspor’a karşı forma giymekten duyduğu gururu belirten bir not ile paylaşmıştı. Kaldı ki gol atmak tarif edilmez bir duygu. Tüm bunlar bir yana altı aydır idman yapan ve çıkarttıkları takımı çok talihsiz bir sezon sonunda küme de tutmaya çalışan bir teknik direktör ve oyuncu grubu var. O sevinç Orduspor’a atılan golün sevinci değil, lige tutunmanın sevinciydi. İlçeler bazen çok zor deplasmanlar oluyor oralarda beklenmedik sertlikte tepkiler olabiliyor amatör futbolda ama o gün Orduspor taraftarından bir Ordusporlu olarak haksız bir tepki almak beni çok üzmüştü. Bir de Orduspor sene sonu bir üst lige terfi edemeyince hep yıkıldım tabi. Yani hepsini üst üste koyunca geçen sezon çok dramatikti. Orduspor’la kanlı canlı bir mücadele vermek çok güzeldi evet ama keşke Ordusporumuz buralara gerilemese de bizim mücadelemiz bir kenarda kalsaydı.
SAMET KARADAĞ / ÖZEL RÖPORTAJ BÖLÜM-1